Mistik şeyleri severim. Gücümün yetmediği, kendi değiştiremediğim şeyleri bir şeylere yormaya bayılırım. Astrologlar önümüzdeki yıl için en şanslı burç olduğumu söylüyorsa enerjimi ona kanalize ederek beklentilere girmek beni mutlu eder. Başıma gelen kötü şeylerin bokunu Merkür’e atmak hobilerim arasındadır.
Hayatımın en boş ve aksiyonsuz olması gereken lise döneminde ayda iki kere falan fal baktırır, harçlıklarımı bomboş şeylere yatırırdım. Yaş ilerledikçe fal sevdam geçti, artık binde bir geyik amacıyla baktırırsam baktırıyorum. Peki astrolojiye ne demeli?
Masrafsız, elimizin altında internet olmasının yeterli olduğu bu alana ilgimiz ne derece? Ben aylık, haftalık burç yorumlarına çok inanan biri değilim. Okur araştırırım, yanıma bilgisi kar kalır; ancak hayatımı onlara göre şekillendirmem.
Ama bazı noktalar var ki astrolojiye inanmamak için insan hiçbir neden bulamıyor. Örneğin ne zaman kullandığım metro hattında arıza çıksa bunun Merkür retrosuna denk gelmesi nasıl tesadüfle açıklanabilir ki? Bilgisayarım, telefonum ya da evdeki buzdolabı arızalandığında illa mı Merkür retroda olur?
Ya da en yakın iki dostumun aynı burçta olması? Enerjisiyle, sohbetiyle beni çeken karşı cinsin genellikte hep aynı üç burçta gidip gelmesi? Tüm bunlara baktığımda doğduğumuz ayın auramızı gerçekten etkilediğini düşünmeden edemiyorum.
Sonra çok da Balık olmayan biri olduğum aklıma geliyor. Diyorum ki çünkü yükselenim Koç. Bir de Ay burcum Terazi olunca bu oluyor işte diyorum. Çok fazla dinamik var çok. Bilmem kaçıncı ev, Mars, Venüs, bıdı bıdı. Bitmiyor ki, derya deniz!
Şu da bir gerçek ki, her burcun hem olumlu hem olumsuz özellikleri var. Ve eğer bu özellikler hoşunuza gidiyorsa burcunuzla anlamsızca gurur duyuyorsunuz. Burcunuz aslında sizi oluşturmuyor o noktada, siz burcunuzun özelliklerinde biri olmaya başlıyorsunuz. Yıllarca kendini Akrep burcu sanan ve bu yüzden çekiciliğiyle övünen arkadaşımın aslında bir Yay olduğunu keşfettiğindeki şokuna inanamazsınız. Yani burçlar aslında bir şekilde kalıba girmeye çalışma şeklimiz gibi. Kendimizi kabullendirişimiz, kolaya kaçtığımız bir özetimiz, bir nevi duygusal kullanım kılavuzumuz. Bir nevi “ben yayım; benim özgürlüğüme karışamazsın”ımız, “zaten ikizler olduğumu biliyordun, tabi ki dengesizim” ispatımız.
Balık burcunu sevmem pek ben. Biri kalbimi kırdığında ve ben ağladığımda “Balıksın tabi” derse çıldırırım. Hayır sevgili öküz, sadece insanım ve sen benim canımı sıktın. Duygulardan ve bunlardan doğan tepkilerden oluşan bir canlı olduğum için de ağlıyorum. Aslında konu bu kadar basit! Galiba burçlara çok da takılmamak gerekiyor.