Prenses Shaming’e Hayır

Şimdi biraz kalıplardan ve bunları yıkmaktan bahsedeceğiz. Geçtiğimiz günlerde Dünya Kadınlar Günü’nü kutlamaya çalıştık. Çalıştık çünkü bizim coğrafyamızda bunu doyasıya kutlamak pek de mümkün olmuyor. Kadınlar günü öncesinde eril zihniyet gündemimizdeydi malum. Zihinsel, duygusal dünyalarında güçsüz ve sevgisiz erkeklerin şiddet eğilimlerinden yıldık tükendik; bu apayrı bir konu ve ben bunun için kurulabilecek cümleleri psikiyatrlara, sosyologlara ve antropologlara bırakmayı yeğliyorum.

Benim değinmek istediğim nokta bambaşka. Kadınlar Günü için sosyal medya hesaplarında paylaşım yapmam gerekiyordu işim gereği. Haliyle bir görsel arayışına giriştim. Ve şunu fark ettim: Bu değerli günde, hayatlarımızdaki değerli kadınların bir buket çiçekle yüzünü güldürmek oldukça normal değil mi? Ama gelin görün ki, çiçekli bir görsel paylaşamazdım. Altına gelecek onlarca “kadınlar çiçek değildir” vb. ana fikirli linçle uğraşacak takatim pek yoktu. O an bunun ne kadar saçma olduğunu, eskiden bir çiçek fotoğrafının tv reklamlarında da, mağaza önlerinde de, billboard’larda da yeterli olduğunu hatırladım.

Artık inanılmaz bir “prenses kadın” korkusu var. Çiçek sevemezsin, romantik komedi film izleyemezsin, pembe giyemezsin, akustik parçalar dinleyemezsin, bestseller kitap okuyamazsın, yerli dizi izliyorsan “öhhh” tepkisi alırsın. Bunları yapıyorsan prenses kadınsın ve güçsüzsün. Bunları yapıyorsan ilişkilerinde kesin mıy mıy, nazlı, trip atan bir tipsin. Zaten erkekler de bu yüzden seni çekemiyor, uzun süreli bir ilişkin falan olmuyordur. Arkadaşlarınla kesin sadece erkeklerden, modadan, magazin dedikodularından konuşuyorsundur.

Hadi canım oradan!

Kabul edelim, bu şekilde görünmekten korkan o kadar çok kadın var ki. Oysa en sevdiğimiz renk pembe de olabilir, favori müzik grubumuz Nirvana da. Romantik olmak, duygularını ifade etmekten çekinmemek bir kadını aldatılmaya, terk edilmeye ya da şiddetin hiçbir türlüsüne de layık kılmaz. Çiçek seven bir kadın kolay üzülür, kırılgandır algısına mahal yok. Kaktüs, teraryum, sukulent seven kadın bu bitkilerin dikenleri var diye güçlü de, papatya seven kadın güçsüz mü? Belki de gerçekten sadece çiçek seviyordur, ne dersiniz?

Öyle bir dönemdeyiz ki, olması gereken şeyleri yüceltmeye çalışırken, farkındalık yaratmaya çalışırken diğerini dibe gömmeden rahat edemiyoruz. Eşitlik ararken dahi, kendi kendimizle sonsuz bir döngüye giriyoruz. Belki de sıfır ilerleme kaydedilmesinin nedenlerinin başında bu geliyordur…

Kapak fotoğrafındaki eser: Abbott Fuller Graves • In Bloom

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir